Yükleniyor...
Bu sözü ben ilk defa Demirel’in ağzından duymuştum. Demirel o zaman başbakandı. Bu sözü başbakan olarak görev yapan birinin ağzından duymak çok garibime gitmiş hatta dalga geçerek alaya almıştık. Ne demekti “dün dündür, bu gün bu gündür.” Sözün kendisi de güzel, manasında güzel. Ama bunu hükümet eden, devlet yöneten bir kimsenin söylenmesi ise ciddiyetsiz bir ifadeydi.
Bu sözün küçük, büyük idareci olanların dışında herkes kullanabilir. Hatta yerli yerinde kullanılırsa, ibretlik bir söz olarak insana akıl payı da olabilir.
Ama bu sözü hükümetinin başı olan bir zat söylerse orada durup düşünmek lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devletini hangi akıl hangi zihniyet yönetiyor. Bu olsa olsa bir pazarcı aklı ve davranışıdır. Hâlbuki devlet adamı bir pazarcı gibi, bir seyyar satıcı gibi olamaz, olduğu takdirde “vay geldi” o memleketin başına. Başımıza gelen belaların müsebbipleri günlük düşünen bu insanların eline ülkenin kaderini teslim etmemizdir.
Karşılaştığımız, yaşadığımız bu endişeli günlerin tek suçlusu Demirel’dir demek istemiyorum. Onun hata payının ne kadar olduğunu tahmin etmenin, bunu kestirmenin de çok zor olduğunun farkındayım.
“Dün dündür, bugün bugündür” sözü, bugünkü siyasi hayatımızda da geçerliğini korumaktadır. Dün kara sıfatı ile niteledikleri “saray” için aynı politikacı “ak” sıfatını gözümüzün içine baka baka söyleyebilmektedir. Çünkü halkın büyük çoğunluğunun bunları duymayacağını, duysa bile sözü de, söyleyeni de ciddiye almayacağını da biliyor.
Çok kere biz zekâyla aklı eş anlamlı kelimeler olarak kullanırız. İlim adamları bu düşüncede değiller. Onlardan birisi Hüseyin Atay’dır. Hoca diyor ki “akıl geçmişteki bilgiye dayanır. Geleceği onun üzerine düzenler, planlar geçmişi unutmaz. Zekâ ise geçmişi hatırlamaz ve geleceğimizi de düşünmez. İçinde bulunduğu durumu aşmaya çalışır.” Karşılaştığı sorunun içinden kurnazlıkla sıyrılmaya başlar. Zekâ burada kendisini gösterir. Biz de adamın ne kadar akıllı olduğunu söyleriz.
Hüseyin Hoca, Demirel’den başlayarak ardından gelen başbakanların adlarını yazarak, bunlar zekâlarını kullandılar, akıllarını kullanamadılar veya kullanmadıkları için Ülkenin sorunlarını çözemediler, demektedir.
Hoca, bu günkü idarecilerin ismini sayarak siz de öncekiler gibi davranırsanız sorunları çözemezsiniz diye uyarmış. Ama nafile “bizim kimsenin aklına ihtiyacımız yok” diyen bir zihniyet Türkiye’yi yönetiyor. Ne çare? Çareyi millet bulacak.
Günü kurtarmak elbette önemlidir. Lakin millet ve devlet için yarınlar çok daha önemlidir. Bunu idrak eden devletlerin sorunlarını çok kolaylıkla çözebildiklerini biliyoruz.
Son zamanların moda deyimiyle devlet adamlarının vizyonu ve misyonu olur. Misyonu barış olan bir devlet, ona göre davranarak politikalar takip eder. Misyon olarak genişlemeyi, yayılmayı kendisine amaç olarak seçen devlette ona göre politikalar üretir. Üretilen politikalar akılcı ve gerçekçi ise başarı kazanmak büyük ihtimal dâhilindedir.
Türk tarihinde misyonu, vizyonu yüksek ve gerçekçi projeleri olan devlet adamları vardır. Yakın tarihimiz de buna örnek Mustafa Kemal Atatürk’tür. Daha Milli Mücadele başlamadan kuracağı devletin şeması kafasındadır. Zaman zaman savaş bittikten sonra kuracağı devletin bir cumhuriyet olacağını, bu devletin Türk adını taşıyacağını milli ve tekil (üniter) bir devlet olacağını arkadaşlarına not ettiğini görüyoruz.
Devletimizin temelleri o kadar sağlam atılmış ki, içeriden ve dışarıdan gelen bunca tehlikeye rağmen yoluna devam edebilmektedir. Bu netameli günleri Türk milleti muhakkak aşacaktır. Bu milletinin tarihi tecrübesi, birikimi buna müsaittir. Karanlığın kopkoyu olduğu anlar da şafak olmak üzeredir.
“Dün dündür, bu gün bugündür” masum bir sözdür, hayatın pratiğin içinde de geçerli bir sözdür.
“Dün dünle gitti, bu gün yeni şeyler söylemek lazım cancağızım” diyen Mevlana veya Yunus’un “Biz her gün yeniden doğarız” dizesini hikmetli sözler olarak birbirimize zaman zaman söyleriz.
“Dünya her gün yeniden kurulur” özlü sözü de “dün”ün bugünü olarak ifade edilmiştir.